6 Aralık 2014 Cumartesi

QUEEN (2014)

Şu sıralar inanılmaz derecede boş olduğum için kendimi sinema filmlerine ve dizilere adadım. Bu süre zarfında defalarca izlediğim filmleri, tekrar tekrar izledim. Tabi aralara yeni filmler de alarak...
Yazma isteği geldikçe size bu filmlerden bahsetmek istiyorum.
İlk olarak....


QUEEN (2014)




Bu film, tam da şöyle "Kızlar gecesi yapalım." dediğiniz günler için biçilmiş kaftan.
Pijamaları giyip, diyet gibi aptalca(!) fikirleri kenara bırakıp, önünüze bir sürü abur cuburu alıp izlenebilecek bir film.
Bir de dikkat(!) insanda hep var olan dünyayı dolaşma fikrini öyle bir gündeme getirir ki "Nerde benim çantam, pasaportum?" diyebilirsiniz filmin sonunda.





Imdb: 8.6
Soguk nevale puanı: 8
Yapım: Bollywood
Yönetmen : Vikas Bahl
Süre :146 
Oyuncular: Kangana Ranaut, Lisa Haydon, Rajkumar Yadav, Mish Boyko, Jeffrey Chee Eng Ho, Guithob Joseph





Konusu: Vijay denilen hırt, nişanlısı Rani'ye(Queen) düğüne 2 gün kala evlenmek istemediğini söylüyor ve  bunu söylerken ki ruhsuzluğu, iticiliği, pislikliği yüzünden şöyle suratına en sağlamından tokat patlatma isteği uyandırıyor izleyende. (Vijay'a olan kinimi kusabildim mi tam olarak) Kızımızda nasıl halim selim hatta biraz da sünepe mi ne dedirtecek karakterde şeker kız candygillerden. Kızımız olanlara inanamayıp kendisini odasına zor atıyor ve hatıralarla boğuşmaya başlıyor. (Hindistanda bütün düğün masrafını kız tarafı hallediyor.) Sonunda kendine gelip madem o kadar para harcadım balayına tek başıma giderim diyor ve asıl hikaye o zaman başlıyor.
Ver elini Paris
Ver elini Amsterdam
Pariste yine hatıralar peşini bırakmazken(nasıl bıraksın aşk şehri Paris'te) bir Hintli hatun ile tanışıyor. Hayat dolu, Eğlenceli taş gibi bir hatun. Rani'nin bu kısacık zamanda dostu olup onu dinleyip üstündeki tutukluğu atmasına yardımcı oluyor.
Ardından Amsterdam
Orda ise ayrı bir macera.
3 erkekle aynı odayı paylaşmak zorunda olduğu bir hostelde kalmak durumunda kalıyor. 
Sevimli, yanakları sıkmalık Japon Taka
Yakışıklı, düşünceli, sürekli bira içen Rus Oleksandr,
Karizmatik, sesi güzel Fransız Tim,
Bir de İtalyan abimiz var ki...
Partiler, konserler, gezmeler, arkadaşlıklar...

Sonuysa tam istediğim gibiydi... Olması gerektiği gibi...

İçimdeki teyzeyi durduramayıp, izlerken "dur kız onu dinleme, sana tuzak kurdu" der gibi anlattım...
Elimde değildi.

İzleyin, Eğlenin
İkna edemediysem bir de fragmanına bakın.








29 Ekim 2014 Çarşamba

Büyük Budapeşte Oteli 2014

64. Berlin Film Festivalinin açılış filmi "The Grand Budapest Hotel"
Stefan Zweig'ın çalışmalarından esinlenilmiş
Söz konusu alman edebiyatı ve edebiyatçıları olunca ev arkadaşımdan daha iyi bilen yoktur sanırım (en azından benim çevremde) Onun tavsiyesiyle büyük bir keyifle izledim.


Yönetmen: Wes Anderson
Senaryo: Wes Anderson, Hugo Guinness ve Stefan Zweig
Başroller: Ralph Fiennes, Tony Revolori
Imdb puanı : 8.2
Soğuk nevale puanı: 8
Yardımcı oyuncular başroller kadar ünlü
Kimler mi var yan rollerde; Jude Law, Edward Norton, Adrien Brody, Bill Murray, Willem Dafoe, Owen Wilson

Gelelim konusuna
Hikaye içinde hikaye, hikayenin de içinde hikaye var.
Avrupanın doğusunda hayali ülke; Zubrowka (Polonyada votka markasıymış)
Bu hayali ülkede hayali, muhteşem manzaralı dağın başındaki hayali otel; Büyük Budapeşte Oteli
Bu hayali oteldeki, başarılı, müşterilerini çok iyi tanıyan onları memnun etmek için her şeyi yapan, özellikle sarışın ve yaşlı bayanları mutlu etmek için her şeyi ama her şeyi yapan konsiyerj Mösyö Gustave H ile onun sağ kolu, sırdaşı, halefi belboy Sıfır Mustafa'nın hikayesi
Mösyö Gustave, 84 yaşındaki sevgililerinden birinin ölümü sonrası, mirastan pay alma umuduyla cenaze törenine katılıyor. Yaşlı kadının oğlu bu duruma razı olmuyor ve bundan sonra hırsızlık, cinayetler, kovalamacalar derken işler karışıyor. 
Kostümleri, mekanları, müzikleri, oyuncuların performansları ile masalsı bir anlatım mevcut.
Bu tarz yapımları elimde olmadan amelievari diye tanımlıyorum. "Amelie"nin hayatımda tartışılmaz bir yeri olduğundan
Lafı fazla uzatmaya gerek yok sanırım. Sonuç; kesinlikle izlemelisiniz...




Veda etmeden size bir öneri daha;
The Intouchables (Can Dostum)
Yamaç paraşütü kazası sonrası boynundan aşağısı felç olan zengin bir adamla, sabıkalı, kaba hareketleri olan yardımcının gerçek hikayesini anlatan 2011 Fransız yapımı bir film. Beklentimin ötesinde bir filmdi Imdb puanı 8.6 olmasına rağmen. Konusundan dolayı oldukça durağan bir film bekliyordum. Bu filmi henüz izlemediyseniz izleme listenizin en üst sırasına yerleştirmenizde fayda var.

Aaa durun durun bir öneri daha...
Bu son...
Gerçekten
Hala vizyondayken Cem Yılmaz'ın filmi "Pek Yakında"yı da izleyin derim.

veeeee
Cumhuriyet bayramımız kutlu olsun...
Güzel günler görmek umuduyla...


25 Ekim 2014 Cumartesi

SELFIE - 21. YY ROMANTİK KOMEDİSİ

LET ME TAKE A SELFIE



"Selfie" yeni start veren henüz 4 bölümü yayınlanmış sevimli bir romantik komedi dizisi.
Başrollerde benim "Flashforward" dizisinden tanıdığım "John Cho" ve bir çok insanın "Doctor who"dan tanıdığı "Karen Gillan" yer alıyor. İşin aslı ben John Cho için izlemeye başladım. Yarım kalan sevgili dizim "Flashforward"da Ajan Noh rolünde fazlasıyla dikkatimi çekmişti. "Doctor who" henüz izlemediğim, izleme listemde olan bir dizi. O yüzden Karen'i ilk defa görüyorum ama kesinlikle çok güzel bir kadın...

Imdb puanı: 7.1
Soğuk nevale puanı: 6.0

Gelelim dizimizin konusuna...
"Eliza dooley" ergenlik döneminde en çirkin kız seçilince bu gidişe bir dur deyip evrim karşıtlarına kafa tutarcasına afete dönüşüyor ve günümüz hastalıklarından birine feci halde kapılıyor.
 "Sosyal Medya"
Facebook , twiter ve instagramda tam bir fenomen
yaptığı her şeyi takipçileri ile paylaşan, işinde başarılı olmak için seksapeliteyi kullanmaktan çekinmeyen, bir ilaç şirketinin temsilcisi...
Bu seksi güzel hatun bütün iş arkadaşları ile dolu olan uçakta unutamayacağı bir şekilde rezil olunca ve bu rezilliği internette de yayınlanınca imajını değiştirmesi için iş arkadaşı "Henry"den yardım istiyor.
Henry ise tam bir işkolik ve eski kafalı sosyal medyadan uzak duran biri. Eliza'dan hiç hoşlanmamasına rağmen yardım etmeyi kabul ediyor. Eliza takipçileri için değil, dikkat çekmek için değil kendi için yaşamayı, insanlarla gerçek iletişim kurmayı  öğrenirken; Henry de çalışmak dışında neler yapabileceğini öğreniyor.

Sonu rahatlıkla tahmin edilebilen bir dizi aslında
Hollywood'un romantik komedileri gibi ama o sonuca ulaşana kadar ki sürecin çok eğlenceli olacağına eminim ya da en azından ilk 4 bölüm öyle olacağını gösterir nitelikte...



Şimdiden 2. bölümü favorim ilan edebilirim.
Henry'nin facebooku keşfettiği süreç oldukça komik
4. bölümde ise k-pop severler için ufak bir bölüm var diyebiliriz.

Henry  Kore asıllı Amerikalı olduğu için sürekli bu konularda espriler yapılıyor, hiç bir zaman koreli olduğunu kabul etmese de...

Bu 20 dakikalık dizi önümüzdeki uzun kış günleri için ideal bir atıştırmalık olabilir

Edit: Dizinin diğer bölümleri ne yazık ki hayal kırıklığı oldu. Reytingler de düşük olacak ki 7. bölümden sonra ABC yayınlamama kararı aldı ve yapımcı kalan 6 bölümü internetten (www.hulu.com) yayınlanmasına karar vermiş. Benim asıl merak ettiğim çevirisini birileri yapar mı ki? En nefret ettiğim şey her hangi bir şeyin yarım kalması...

Edit2: Bu dizinin esinlendiği Audrey Hepburn'ün oynadığı 1964 yapımı "My Fair Lady"i filmini kesinlikle ama kesinlikle izlemelisiniz...


10 Ekim 2014 Cuma

2cellos

Bugün size son günlerde çok dinlediğim iki müzisyeni tanıtmak istiyorum.
Birbirinden yetenekli, birbirinden sempatik, heyecanlı ve tatlı iki Hırvat Çellist
Stjepan Hauser ve Luka Sulic
"2 cellos"



Klasik müziğe sıkışıp kalmak istemeyip her türlü müzik türünü çello ile çalmak ve başta kendileri eğlenmek için başlamışlar bu yola.

Bu yüzden rock müzikten pop, metal müziğe kadar bir çok türü coverlamışlar, iyi de yapmışlar...


2011 yılında Michael Jackson'ın "smooth criminal" şarkısını youtubea yükledikten sonra ünlenmişler.

Biliyorsunuzdur "smooth criminal"ı kemanla çalamayanı dövüyorlar artık. Kemanla değil de çello ile çalınca zaten 1-0 önde başlamışlar :D :D




"Smooth criminal"in viral videolar gibi yayılıp çok sevilmesinden sonra Sir Elton John ile dünya turuna katılmışlar ve Elton John onlar için "Gidin ve canlı olarak izleyin, çünkü gerçekten şaşırtıcılar. 60larda Jimi Hendrix'i gördüğümden beri böyle heyecan verici bir şey gördüğümü hatırlamıyorum." demiştir.


Ardından "2 cellos" olarak solo dünya turlarına başlamışlar ve giderek ünlenerek Amerika'nın "The Tonight Show With Jay leno", "The Ellen Degeneres Show", "Lopez Tonight" gibi oldukça popüler bir çok talk showa konuk olmuşlar.
"Glee" dizisinde de "smooth criminal" performansları ile boy göstermişler.



Bu da "Glee" dizisindeki performansları...
Kesinlikle bayıldım.
-Glee dizisi de hep izlemek isteyip de ertelediğim dizilerden biridir sanırım biraz öne alacağım "watch it" listemdeki yerlerini-


Elton John, Red Hot Chili Peppers, Steve Vai, Lang Lang, George Michael, Queens Of The Stone Age, Naya Rivere, Zucchero gibi bir sürü dev isimle düetleri bulunan "2cellos" ve "in2ition" isimli iki albüm çıkarmışlar.



Ve tekrar dünya turuna başlamışlar.
Ne yazık ki ben dünya turunun İstanbul ayağının olduğu gün kendilerini öğrendim.

Konsere giden bir arkadaşım paylaştığı videoyu izlediğim günden beri sürekli "2 cellos" dinliyorum.
Kaçırdım bu konserlerini ama kim bilir belli mi olur tekrar gelirler...

Bu muhteşem besteler, coverlar arasındaki benim favorilerime, tavsiyelerime gelecek olursak ilk olarak

"I will wait"
Dinlerken ve izlerken inanılmaz bir dinginliğin, huzurun beni sarmasına neden olan şarkı...
Ders çalışmakten çok bunaldığımda bu klibi izlerdim.




Melankolik zamanlar için birebir olan şarkımız ise "Il Libro Dell' amore" (aşkın kitabı)





Rihanna'nın "We found love you" şarkısına da o kadar yakışmış ki çello.
Bu şarkıda Luka'nın Stjepan'a "Sakin ol adamım" demesine de her seferinde gülerim :D




Steve Vai ile aşık atışması şeklindeki bu şarkı da ziyadesiyle eğlenceli...
"Highway to hell"




Hatta abartıp helikopterle bile aşık atışması yapmışlar.
Daha ne yapsınlar yahu bu adamlar...



Siz de benim gibi sevdiyseniz youtubea hiç korkmadan "2cellos" yazıp bütün videoları izleyebilirsiniz. "Ben bunu pek sevmedim" dediğim bir şarkıya denk gelmedim henüz...



Bu yazıyı sonlandırırken daha önce dinlemediğim "pulp fiction" coverına denk geldim. Daha keşfedecek çok şarkı var...
Hepimize iyi eğlenceler... Görüşmek üzere...

23 Eylül 2014 Salı

Depresyon böyle bir şey mi?

Depresyon mu?
Ay ben gülerim...

Amaçsız evde vakit geçirdiğim bir haftadan sonra insan içine karışmaya başladım yeniden.
Tam da karıştım denilemez ama rehabilitasyon çalışmaları devam ediyor...


Farkında olmadan ya da olarak hayatımın merkezine koyduğum sınavım, geçen hafta beni ezdi geçti. Aslan burcu olarak kendinden başka bir şeyi hayatın merkezine koymanın ne demek olduğunu tam anlayabilir misiniz?
Hayal gücünü zorlamak gerek...

Hayatımda hep 2. planım olmuştur...
1. plana sıkı sıkıya tutunurken 2. planı da zaman zaman gözden geçiririm...
Bu sefer 1. plan üzerinden o kadar fazla hayal kurmuşum ki hayal kırıklığı da o denli büyük oldu...
Hayal kırıklığını yaşamak bir yana bunu yansıtmak benim için oldukça zor...
Mutluluğu herkesle, mutsuzluğu kimseyle...
Neden?
Güçlü görünmek zorundayım ya ondan....
Hah! Ne zorundalığıysa... 
Saçmalık!..
Ama ben buyum.
Yine de hiç hoşlanmasam da mutsuzluğumu da paylaşabildiğim insanlar var.
Ben anlatmasam da sanki...
Ne oluyor yahu ben böyle şeyler yazmayacaktım komik bir şeyler gelmişti halbuki aklıma...
Tamam, toparlıyoruz kendimizi güzel bir müzik eşliğinde...

Bir hafta boyunca neler yaptığımı duyan "Depresyonda mısın?" diye soruyor.
Yok canım, hiç sanmıyorum...
Depresyon hep sıkıcı bir şey diye ben girmiyordum. Böyle zevkli bir şeyse ara ara depresyona girmekte fayda var. 
O zaman da size de anlatayım siz söyleyin
Depresyonda mıyım ben?

Sınavdan sonra eve kapandım desem yeridir.
Bir çok insan sınav sorularına bakmazken ben bir an evvel gerçekle yüzleşip, bir an evvel olayı sindirmeliyim diye düşündüm.
Büyük bir hayal kırıklığı yaşadıktan sonra,
keyfimi yerine getirmek isterken bir ikilemle başbaşa kaldım


"
"Aşk ve gurur"u mu izlemeliyim yoksa küçük şeylerden keyif alan "Amelie"yi mi?
İkisi de denenmiş ve etkisi kanıtlanmış filmler...
Arkadaşlarımla yaptığım münazara sonunda bir ölçek Bay Darcy'e karar verdim
Neden sadece birini izlemek zorunda oluyum ki sabah erken kalkmak zorunda değilin en nihayetinde
Ardından bir ölçek de Amelie
Sonraki günler ise şu şekilde geçti.
Öğlen 1-2 civarı uyan
Hangi diziyi izleyeceğine karar ver 
Hangi kitabı okuyacağına karar ver
Hayatta okumayacağın çıtır edebiyatından bir kitap bul
ve söylene söylene oku
Normalde hiç hoşlanmadığın candy crusha bulaş
Gün ağarırken uyu
Ev arkadaşım dışında hiç bir insan görme
Bana depresyondan çok tembelliğin tarifini yapmışım gibi geldi.
Siz ne dersiniz?

Ama artık bunun adı her ne ise bir son vermem gerekir
Kendimi ürkütmemek için küçük adımlar attırıyorum kendime....
-Kendi kendine mi konuşuyorum bir de...Depresyon ve tembellikten sonra şizofreninin de tarifimi mi geliyor yoksa-
Öncelikle evinden 300 metre mesafedeki bir kafeye git 
Check 
Hmmm dışarda olmayı sevdin mi? Sonra ufak bir alışveriş yap
Check
Hmmm artık daha büyük bir adım atmanın vakti gelmiş
Yarın arkadaşlarınla buluş ve eğlenmeyi dene

Rehabilitasyon başarılı sonuç verirse kim bilir daha eğlenceli yazılarda görüşebiliriz........

27 Mayıs 2014 Salı

Okuyom Ben Yaaa



Eveeeeet düğün mevsimi açıldı yine. Mezun olmuş, iş güç özellikle facebook sahiplerinin korkulu rüyası düğün fotoğrafları sezonu da... Etrafınızdaki insanlar birer ikişer evlenmeye başlayıp bir de yetmezmiş gibi çocuk yapmaya başladıkları zaman bütün gözleri üzerinizde hissedeceksiniz demektir.(sırf bu bir yılda 3 bebiş aramıza katıldı, 2 tanesi de yolda.) Bu gözlerden kurtulmanın yolunu ben okumakta buldum. Artık her şey çok daha kolay. Sırf bunun için bile kariyer yapılabilir ;)

- Evlilik ne zaman?
- Okuyooom ben ya
- Hayat nasıl?
- okuyoooom ben ya
- Baklava isterük
- Okuyooom ben ya
- Bu ne ya hep spor ayakkabı, sırt çantası... Azıcık hanım ol
- Okuyooom ben ya
- Hiç arayıp sormuyorsun?
- Okuyoooom ben ya


Hayat bu kadar güzelken (!)....
Kendimi öğrenciliğe kaptırmış, mutlu mesut (!) ders çalışırken motivasyonumu hiç bir şeyin bozmasına izin vermemem lazım bu bazen iç ses olsa bile... 


Bridget jones'un günlüğüne bağlamadan, bu yazının ana fikri ne diye soracak olursanız; sormanız muhtemel nereye gittiği tam belli olmadığından; "XX yaşında bir garip soğuk nevaleyseniz kariyer yapmayacaksınız da ne yapacaksınız?" :D :D


Şu an okuyor olması gereken soğuk nevale seyir defterinden bildirdi....